6 Eylül 2017 Çarşamba

HUE

On 00:50:00 by Gülten İşcimen in    No comments
Vietnam'da başkent Hanoi'de başladığımız gezimiz tarihte 13 adet Nguyen hanedanlığının imparatorluk başkenti olan Hue şehriyle devam ediyor.


Hue, Vietnam'ın UNESCO Dünya Mirasları Listesinde yer alan 7 yerden birisiydi ve mutlaka görülmesi gereken bir bölge olarak turist sitelerinde gösteriliyordu.


Nguyen Hanedanının 1805 yılından 1945 yılına kadar 140 yıl başkentliğini yapmış olan imparatorluk şehri Hue'ye toplamda 10 ana kraliyet kapısından ulaşılıyor. Evler ve diğer konaklar dışında şehir Citadel ve Yasak Şehir olarak 2 kısma ayrılıyor. Citadel'de bazı önemli saraylar bulunuyorken Yasak Şehir'de imparator ve soylu ailesinin yaşadığı yerlerle mahkeme binaları bulunuyor.





19 Şubat 2017 


Hue'de uçaktan indikten sonra havaalanının önünde bekleyen bir taksiye bindik ve taksimetresini açmasını istedik. Taksiye 250.000 Dong ödedik. Kalacağımız otel taksinin giremeyeceği dar bir sokağın üzerinde bulunuyordu. Ancak Otel odamız hiç fena değildi.

Eşyalarımızı bıraktıktan sonra akşam yemeği için hemen köşede bulunan Risotto Restourant adlı bir İtalyan restoranına gittik. Burası hakkında Tripadviser'da övgü dolu yazılar bulunuyordu. Geç bir saat olduğundan ağır bir yemek istemiyorduk. Bunun için Vietnam'ın milli yemeği olan Pho çorbası istedik. Çok lezzetli ve oldukça doyurucuydu.


Yemek sonrası odamıza dönerek dinlenmeye çalıştık.

20 Şubat 2017

Oda fiyatına kahvaltı da dahildi ve kahvaltılıkları da son derece doyurucuydu. Vakit kaybetmek istemediğimizden gelir gelmez Otelimizin resepsiyonu ile görüşerek bugün için bir program yaptırmıştık. Otelimiz 35 Dolar karşılığında bize 4 yeri gezdirmek üzere bir araç ayarladı.

Şoförümüz çok iyi bir gençti ve çok iyi ingilizce bilmemesine rağmen bize hem şehri anlatmaya ve hem de Vietnam kültürüyle ilgili bilgi vermeye çalıştı. Gideceğimiz pagoda ve mezarları yakınlık durumuna göre sıralayarak önce bizi Linh Mu Pagoda olarak da bilinen Thien Mu Pagoda'ya götürdü. Arabayı hediyelik eşya satıcılarının ilerisine parkederek bize dönüş saatini verdi. Parfüm Nehri'nin kıyısında bir yerdeydik ve manzara mükemmel gözüküyordu.


Burayla ilgili birçok efsane var. Bir zamanlar yerel halk tepenin üstünde her gece kırmızılar içinde yaşlı bir kadın görüyormuş. Bu kadın bir gün Tanrının buradan geçerek büyük öneme sahip bir yer inşa edeceği kehanetinde bulunmuş. O günden sonra buranın adı Thien Mu Son yani Cennetten gelen Kadının Dağı olarak isimlendirilmiş. Lord Nguyen Hoang buradan geçerken bu efsaneyi işitmiş ve burada bir pagoda yapılmasını emretmiş. Bu Pagoda halen bu kadın efsanesiyle anılıyormuş ve Hue'nin gayri resmi sembolü olarak gösteriliyor.


Pagoda'ya girmek için merdivenlerle karşılaştığımızda gördüğümüz ilk şey Phuoc Duyen Kulesi olarak isimlendirilen 7 katlı sekizgen kuleydi. Bu Kule Kral Thieu Tri tarafından 19. yüzyılın ortalarında büyükannesinin 80. doğum günü anısına yaptırılmış. Fotoğraf çektirirken Vietnamlı bir genç komiklik olsun diye benimle aynı pozu vermeye kalkmaz mı!


3 Kapılı geçitten sonra ahşaptan yapılmış 12 korkunç tapınak gardiyanı görülüyor.



Bu alanın ortasında ise Thien Mu Pagodası'nın asıl dua edilen kısmı olan Dai Hung Sarayı bulunuyor. Etkileyici heykeller ile dev bir çanın bulunduğu bu sarayda Budha'ya dua ediliyor.







Bu binaların arkasında ulusal miras olarak kabul edilen bir de araba bulunuyor. Bu araba, 11 Haziran 1963'de Saygon'un yani şimdiki adıyla Ho Chi Minh'in dine aykırı politikalarını eleştirmek için kendini yakan Thick Quang Duc isimli bir keşişi taşıyan bir arabaymış.


Burayı gezdikten sonra biraz da kararlaştırdığımız vakti geçirmiş olarak şoförümüzü bulduk ve yola devam ettik. Bizi önce yol üstünde hediyelik eşya satan bir yere götürdü. Ufak tefek bir şeyler aldıktan sonra bize tütsü çubuklarının yapımını da gösterdiler. Sonra öğrendiğimi de bizzat tatbik etme fırsatı buldum.



Sırada Tu Duc Tomb vardı ve girişin yakınına park eden şoförümüz yine bir buluşma saati vererek bizi özgür bıraktı. Anıt Mezar girişi ücretliydi ve kişi başı bilet ücreti olarak 100.000 Dong ödedik. Anıt Mezarın bulunduğu yer adeta bir parka benziyordu. Burası Nguyen Krallığı'nın saray ve mezarları arasında en geniş ve mimari olarak en şahaser olanları arasında gösteriliyormuş. 



Anıt Mezar 1864 ve 1867 yılları arasında inşa edilmiş. Tu Duc Anıt Mezarının inşasında çok sayıda işçi çalışmış ve çok para harcanmış. Bu nedenle de işçiler isyan çıkarmışlar ve mezarın adı Khiem Lang olarak yeniden isimlendirilmiş. Buna ilaveten Kral tevazu göstererek bütün çalışanların isimlerine de kibarlık, ılımlılık gibi anlamı olan Khiem kelimesinin eklenmesini istemiş. Anıtın inşası tamamlandığında Kral halen yönetimde olduğundan şehirden kaçarak şiir yazmak ya da avlanmak istediğinde buraya gelirmiş. Anıt mezarın dizaynı kralın romantik karakterini ve derin bilgisini yansıtıyormuş. 


Anıt mezarın yapay göllerle, tropik ağaç ve bitkilerle, çam ağaçlarıyla, minik tepelerle adeta bir parka benzediğini yazmıştım. Burası sekizgen bir duvarla çevriliymiş. Bu alanın içerisinde yer alan belli başlı noktalar Luu Khiem Gölü, Tinh Khiem Adası, Xung Khiem Pavyonu ve Hoa Khiem Tapınağı (Kral ve Kraliçenin anısına yaptırılmış) olarak belirtilmektedir.





Hoa Khiem Tapınağı, Kralın cariyeleri tarafından kullanılan bir ayna, Fransızlar tarafından hediye edilen bir kilit, imparator ve imparatoriçenin cenazesinden tabletler gibi şeylerin sergilendiği Kralın hayatını yansıtan küçük bir müze gibiydi. 




Anıt, şehirden uzak olduğundan kral için bir ev gibi de kullanılmış. Hatta içinde Minh Khiem Duong olarak isimlendirilen bir saray tiyatrosu da bulunuyormuş. Tiyatronun tavanında yıldızlar, bulutlar, ay ve gökyüzü resmedildiğinden Tu Duc'un şairane bir ruha sahip olduğu söyleniyor.

Çok geniş bir alana sahip olan Anıt Mezarı gezmeye devam ettik.


















Buradaki gezimizi tamamladıktan sonra koşar adımlarla çıkışa yöneldik. Zamanı iyi kullanamamıştık ve burada da biraz geç kalmıştık. Şoförümüzü bularak hemen bir sonraki gezi noktamız olan Khai Din Anıt Mezarlığına doğru yola çıktık. Burada da giriş ücreti olarak kişi başı 100.000 Dong ödedik. 

Bu anıt mezarlık diğer Nguyen saray mezarları ile karşılaştırıldığında en küçük fakat en maliyetli anıt mezarlık olmuş. Oryantal inanışa göre öbür dünyadaki evini inşa etmek için İmparator Khai Dinh 1916 yılında Chau Chu Dağının eteklerinde bir yer belirlemiş. İnşaat ancak 1920 yılında başlayabilmiş ve tamamlanması 11 yıl sürmüş. Bu sırada yönetimde İmparator Bao Dai varmış.

Burayı tamamlayabilmek için yöneticiler ulusal vergilerin yüzde 30 oranında artırılmasını emretmiş. O tarihten sonra Vietnam bağımsızlığını kaybederek Fransız işgalcileri ve batı kültürünün etkisinde kalmış. Bu nedenle Khai Dinh Anıtı oryantal olduğu kadar batı tarzında öğeler taşımakta, Roma ve Gotik, Hindu ve Budist, antik ve modern özellikleri bulunmaktadır. Yapımında beton, siyah kaya ve dövme demir gibi modern malzemeler kullanıldığından oldukça gri ve heybetli bir görüntüsü var. Burası aynı zamanda Ung Lang olarak da bilinmekte.

127 Basamakla çıkılan yapı dikdörtgen bir şekle sahip. Burada ağaç, toprak, su ve bitkiler dengeli bir şekilde yerleştirilmiş. Merdivenin yanındaki duvarlar Vietnam'ın en büyük ejderha heykelleri şeklinde yapılmış.



Merdivenlerden çıktıktan sonra ilk olarak karşımızda kitabe evini gördük.


Bu geniş alana atlar, askerler ve çeşitli heykeller yerleştirilmiş.


Daha yukarı çıktığımızda Thien Dinh Sarayına ulaştık. Bu Saray'da Kralın bronz heykelleri ve yazıtlar bulunuyor. İçlerine cam ve porselen yerleştirilen iç duvarlar muhteşem bir şekilde işlenmiş.



Tavanda bulutların arasında 9 ejderha resmedilmiş. Sarayın içi gerçekten ışıl ışıl ve dekorasyon çok renkli.





Burayı gezdikten sonra bir sonraki gezi noktamıza giderken çok uzaktan bir kadın heykeli gördük. Şoförümüze bunun ne olduğunu sorunca buranın kutsal kadın tapınağı olduğunu ve götürebileceğini söyledi. Biz de görmek isteyince yolun başına kadar getirdi. Buradan yokuş yukarı epey bir süre yürümek zorunda kaldık. Yolun başında kadınlar su satıyorlardı ve biz de içmek için almak istedik. Meğerse suyu kadın budhaya sunmak için alıyormuş herkes. Bir de bu kadınlara destek olmak için tütsü çubuğu aldık. 


Yolun sonlarına doğru çok yaşlı bir kadının bir heykeli temizlediğini gördük.


En sonunda kadın budha heykelinin olduğu geniş alana ulaştık. Heykel çok büyüktü ve ibadet alanına da şöyle bir baktık.


Yüksek bir yer olduğu için tütsü çubuklarını yakmakta zorlandık. İbadet eden bir kız bizim yardımımıza koştu ve çubukları yaktı. 


Burayı da gezdikten sonra yola devam ederek en son gezi noktamız olan Minh Mang Anıt Mezarlığına ulaştık. Giriş kapısına kadar araçla girilmediğinden uzak bir yerde aracı parkeden şoförümüz bizi dinlenebileceğimiz bir kafeye götürdü. Burada biraz oturduk ve hindistan cevizi sütü ile bir bardak şeker kamışı suyu içtik. Bunlara toplam 100.000 Dong ödedik. Buradaki kadınlar çok gözü açıktı ve bize yerel şapkaları denettirip birer tane de şapka sattılar.


Yaklaşık bir 10 dakika yürüyerek anıt mezarlığın kapısına ulaştık. Burada da giriş için kişi başı 100.000 Dong ücret ödedik. Anıtın yapımına Kral Minh Mang'ın emriyle 1840 yılında başlanmış. 1841'de ölümünden sonra Kral Thieu Tri tarafından babasının planına sadık kalınarak yapımına devam edilmiş. Anıt en sonunda 2 yıl sonra tamamlanabilmiş.


Minh Mang Anıt Mezarlığı, saraylar, tapınaklar, pavyonlar gibi 40 yapının bulunduğu, insan yapımı binalar ile doğal güzelliklerin muhteşem bir kombinasyonundan oluşan muazzam bir kompleks. Büyük Kırmızı Kapıdan başlayarak Kralın Mezarına kadar simetrik şekilde inşa edilmiş. Ortadaki bu kapı dışında sağda ve solda bir kapı daha bulunmaktaymış. Bu yolu takip ettiğimizde taştan yapılmış askerlerin, fillerin ve atların bulunduğu Onur Bahçesine çıktık.






3 Kapının diğer tarafında ise Kitabe Pavyonunun bulunduğu bir meydan bulunuyor. Buradaki kitabede oğlu tarafından Kralın biyografisi yazılmış.


Güzel manzaranın keyfini çıkararak yürümeye devam ettik.


Kral Minh Mang ve karısının ibadet ettikleri Sung An Tapınağına Hien Duc Kapısından ulaşılıyor. Tapınağın diğer tarafında bir tanesi krala tahsisli olduğundan mermer olan 3 taş köprü bulunuyor.






En sonunda Hoang Trach Kapısı, Minh Lau Pavyonuna çıkıyor. Buranın tepesinde cenneti, dünyayı ve suyu temsilen 3 teras bulunuyor.







Ön kapıdan arka kapıya kadar neredeyse 700 metre yol gidilmesi gerekiyor. Burayı da gezdikten sonra Şoförümüz bizi otelimize doğru götürdü. Yolda geçtiğimiz yerlerle ilgili de bilgi verdi. Ho Chi Minh'in mezun olduğu liseyi gösterdi. Çok güzel tarihi bir binaydı ve sonra gideriz diye kararlaştırdıysak da zamanımız olmadığından gidemedik.

Otelde biraz vakit geçirdikten sonra yürüyerek nehir kıyısına gitmeye karar verdik. Hem güneşin batışını izlemek hem de akşam yemeği yemek istiyorduk. Yürüyüşümüz sırasında Parfüm Nehrinde gezinti yapan tekneleri gördük. Hatta fiyatlarını öğrendik ve ertesi gün Nehirde gezmeye karar verdik. Ancak maalesef programımız yetişmediğinden bunu yapamadık.


Nehir kıyısında mimarisi de sanki bir çiçekmiş gibi gözüken bir restoran bulduk. Buraya oturarak önce güneşin batışını izledik.





Yemek için kuşkonmaz çorbası ve kurbağa bacağı istedik. İkisi de çok lezzetliydi ve zaten Vietnam'da mutlaka yenilmesi gereken yemekler arasında kurbağa bacağı da vardı. Eti sanki tavuk etine benziyor ancak lezzeti biraz farklı. 



Bunlar da restorandaki sevimli garson kızlarla yaptığımız özçekim ve restoranın akşam görüntüsü.



21 Şubat 2017 

Sabah erkenden kalkıp önce otelde kahvaltımızı yaptık. Yürüyerek eski şehre gitmeye çalıştık. Yürürken yolda bir satıcı gördük ve ondan meyve satın aldık.


Akşam yemek yediğimiz restoranı bir de gündüz gözüyle gördük.


Restoranın biraz ilerisinde bulunan büyük köprüden karşıya geçerek hemen sağ tarafta bulunan Dong Ba Pazarına doğru yürüdük. Bizim pazarlarda olduğu gibi daha girişte bir çok satıcı yerlere yayılmış ve satışa başlamıştı.



Burada daha önce başka isimde bir pazar varmış ancak 1885'de şehir saldırıya uğradığında burası yanmış.1887 yılında Kral Dong Khanh, Dong Ba pazarı adıyla yeni bir pazar inşa ettirmiş. O günden bu yana pazar sarayların, hastanelerin, askeri birliklerin, üniversitelerin ve yurtların ihtiyaçlarının karşılandığı bir yer olmuş. 



16.000 metrekare alana yayılan pazarda deniz ürünlerinden, giyeceğe kadar uzanan farklı ürünler her biri farklı bir bölümde satılmakta. Üst kat ise sadece giyeceğe ayrılmış. Biz de gezerken bir kız ısrarla üst kattaki dükkanlarına götürdü. Hemen üzerimize çeşitli kıyafetler geçirdiler. Bu işi o kadar ustaca yapıyorlar ki bir arkadaşım 2 elbise ben de bir elbise ve ipek pantalon aldım.


Buradan ayrılıp yürümeye devam ettik ve biraz ilerde gezinti yapan 3 tekerlekli bisikletleri gördük. Eski şehire gideceğimizi düşünerek yorulmayalım diye bunlardan birer tane ayarladık. Bizi gezdirmeye başladılar ve biraz sokaklarda peşpeşe gittikten sonra araçları durdurdular. Hep birlikte surların üstüne çıktık. 







Bu gezinti sırasında bir pagodaya da uğradık ancak kapalı olduğundan içini göremedik. Ancak pagoda dışarıdan da çok güzeldi ve bir de bahçesinde kadın budha heykeli vardı.


Şehri gezmeye devam ettik ve nehir kenarında açıkta dikiş diken bir adam gibi çok enteresan manzaralar da gördük.



Daha sonra bizi Ho Chi Minh'in çocukluğunun geçtiği eve götürdüler. Evin büyüklüğü ve içindeki eşyalarla oldukça mütevazi bir evdi. Ho Chi Minh hayatı boyunca basit yaşamış ve hep halkını düşünmüş bir lider. İnsanların onu neden böyle çok sevdiklerini anlamak zor değil. 




Buradan da nehir kıyısına gittik ve manzarayı seyrettik. Hue imparatorluk şehri, toplar, ağır silahlar ve cephaneyle birlikte, 6,6 metre yüksekliğinde ve 21 metre kalınlığındaki 10 kilometrelik kıvrımlı bir kaleyle çevrili. Başlangıçta sadece toprakla inşa edilen kale daha sonra tuğlayla örülmüş. Şehrin etrafındaki kanal sistemi sadece güvenlik amacıyla değil ayrıca 7 kilometrelik bir su yolu sağlamak amacıyla yapılmış. 



Aslında gezmek istediğimiz yerin buralar olmadığını anladığımızda vakit epeyce ilerlemişti. Her bir bisiklet için 150.000 Dong ödeyerek telaşla yasak şehre girmek için ören yeri kapısını bulmaya çalıştık.




Yasak Şehrin inşasına Nguyen Hanedanının kurucusu olan İmparator Gia Long tarafından 1803 yılında başlanmış ancak 1832'de İmparator Ming Mang'ın zamanında tamamlanabilmiş. Vietnam tarihinde en yaygın alanda yapılan bir inşaat olduğundan binlerce işçi çalıştırılmış. Toplam yayılma alanı 520 hektar civarındaymış. 1993 yılında burası UNESCO Dünya Mirasları Listesine dahil edilmiş ve koruma altına alınmış. 




Tipik doğu mimarisiyle yapılmış saraylar, anıtlar, mezarlar, heykeller ve süslemeler hepsi birlikte görülmeye değer bir manzara oluşturuyor.





Bir zamanlar muhteşem olan ve İmparatorluğun en şaşalı zamanından kalan Yasak Şehir'den hemen hemen çok bir şey kalmamış. Savaşlar yüzünden şehir büyük ölçüde tahrip olmuş ve şimdi restorasyonlarla eski görüntüsü verilmeye çalışılıyormuş. 




Güvenlik amacıyla imparatorluk sarayında imparatorun özel alanlarına sadece imparatorun özel uşakları girebiliyormuş. Bu bölümlerde cariyelere hizmet etmek için de hadım edilmiş uşaklar bulunuyormuş. Osmanlı İmparatorluğunda da yapılan bu uygulama bize çok da yabancı gelmedi!





Çok şaşalı kapılardan geçip değişik tapınaklar gördük. Tapınaklara girerken ayakkabınızı çıkarıyorsunuz ve sessiz bir şekilde içini geziyorsunuz. Bazı tapınakların halen restore edilmediğini ve harabe haline geldiğini gördük. 






Tapınakların arasında gezerken genç ve hatta çocuk yaşta rahipler gördük. Fotoğraflarını çektim ve hatta sonra birlikte de fotoğraf çektirdik. Tapınaklarla ilgili yazılarda bu tür turistik yaklaşımlara pek sıcak bakılmadığını okumuştum ama demek ki artık onlar da bu kuralları esnetmeye başlamışlar.



Bahçe peyzajları da son derece başarılıydı ve adeta bir park da geziyormuşuz gibi hissettim.



Yasak Şehir'deki gezimizi tamamladıktan sonra yavaş yavaş otelimize gitmeye karar verdik. Akşam 21.20’de buradan Ho Chi Minh’e uçuşumuz vardı. Eşyalarımızı sabah otelden ayrılmadan önce resepsiyona bırakmıştık. 

Akşam yemeği için ilk geldiğimiz akşam gittiğimiz Risotto adlı italyan restoranına gitmeye karar verdik. Pizza ile risotto istedik. Risottoyu o kadar çok beğendik ki ikincisini de isteyerek yemeği sildik süpürdük. Bu yemek toplam 395.000 Dong tuttu.




Otelimiz bize taksi çağırdı ve böylece Hue'den ayrılma vaktimiz de gelip çatmış oldu. Havaalanına gidişte bu taksiye 220.000 Dong ücret ödedik. 

Uçağımızın kalkışı için daha vaktimiz vardı ve bir kafede oturup kahve içtik. Havaalanlarındaki yiyecek ve içecekler bizdeki gibi pahalı da değildi. Kahve için 35.000 Dong ödedim. Ödediğimiz Dongları yazıyorum ama ne kadar Liraya denk geldiğini anlamanız bakımından kuru da yazmak isterim. 1 Vietnam Dongu 0,00015083 Türk Lirasına tekabül ediyor. Mesela bu kahveye 5 Liradan biraz fazla para vermişiz. 

Hue çok bilinmeyen ancak tapınaklarıyla, doğal güzellikleriyle, insanlarının sıcaklığıyla gerçekten görülmeye değer bir şehir. Vietnam gezisi planlayanların burayı da planlarına dahil etmelerini öneririm. 

0 yorum:

Yorum Gönder