1 Mayıs 2017 Pazartesi

On 04:42:00 by Gülten İşcimen in    1 comment
Filipinler seyahatimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

7 Şubat 2017
Sagada



Sabah biraz üşümüş olarak uyandım. Bir arkadaşım biraz daha erken kalkmış ve hazırlıklarını yapmıştı. Kendimize hemen çay hazırlayıp kahvaltımızı yaptık. Bugün Sagada'yı gezecektik. Ancak tura gitmeden odayı da boşaltmamız gerekiyordu. Çok fazla yayılmadığımızdan kolayca hazırlandık. Bavullarımızı otel sahipleri iç tarafta bir odaya yerleştirdiler. Akşam 6'da Manila'ya gidecek bir otobüs vardı ve biz de ona binmek istiyorduk.



Sagada'ya bizi götürecek minibüse yerleştik ve öncelikle Manila biletlerimizi almak istediğimizi söyledik. Bizi bir gün önce otobüsten indiğimiz yere götürdüler. Bilet gişesine giderek yine kişi başı 450 PHP olan biletlerimizi aldım. Artık gönül rahatlığıyla gezebilirdik. 

Biz tur almıştık ancak tur almadan da Sagada'ya gidilebiliyor. Önce Bontoc yönüne gidecek bir otobüs bulup oradan da Bontoc belediye binasının önünden bir jeepneye binerek Sagada’ya ulaşmak mümkün. Banaue'den Sagada'ya yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. İki şehir arasındaki mesafe fazla olduğu gibi çok da virajlıydı. Yol git git bitmiyordu. Kıvrım kıvrım yollardan dere tepe aşarak gidiyorduk. Bayağı yükseklere çıkmıştık. Biraz gittikten sonra minibüs Cordillera kabilelerinin tanıtıldığı yüksekçe bir alandaki tesiste mola verdi. Yaşlı ve çok süslü giyinmiş kadınlar bir banka sıralanmış oturuyorlardı. Biraz para verip aralarına oturarak resim çektirebiliyordunuz. Bu işi turistlere yönelik yaptıkları belliydi ve kadının birisi zafer işareti yaparak bir şeyler söylüyordu.


Çok değişik kıyafetleri vardı ve sonradan başka bir kadın daha geldi.Çok aşırı makyaj yapmıştı ancak onu ne yazık ki çekmemişim. Kadınları bir de yakından görün.


Tepeden de birkaç fotoğraf çektik çünkü ilerideki köy çok güzel gözüküyordu.


Sonra tekrar minibüse binerek yolumuza devam ettik. Biraz daha ilerledikten sonra bu sefer tuvalet için tekrar mola verdik. Çevrede fotoğraf çekerken yolculardan birisi eskiden kabile savaşçısı olan ve oradaki tuvaleti işleten yaşlı bir adamla fotoğrafımı çekebileceğini söyledi. Adama söyleyince hemen oturduğu sandalyeden fırlayıp bir eline mızrağını diğer eline de kalkanını alarak manzaralı yere koştu. Çok komik bir görüntüsü vardı.


İhtiyaç giderip fotoğrafımızı da çektirdikten sonra yola devam ettik. Önce Mountain Eyaletinin başkenti olan Bontoc şehrine ulaştık. Minibüste bizimle birlikte seyahat edenlerden bir kısmı indi. Sonra tekrar yola devam ettik ve çok geçmeden Sagada'ya ulaştık. 

Sagada, yüksek dağların arasında, binlerce yıl öncesinden gelen özgün kültürüyle, doğal güzellikleri ve sıcakkanlı insanlarıyla görülmeye değer bir şehir. 

Burada şoförümüz önce turizm ofisine giderek bizim için bir rehber ayarladı. Burada çevre vergisi olarak kişi başı 35 PHP ödedik. Sonra adını unuttuğum rehberimizle birlikte minibüse binerek Sumaguing Mağarasına gittik. Epeyce bir merdiven indik ve mağaranın girişinden birkaç fotoğraf çekerek gerisin geriye çıktık. Çünkü mağaranın içine girecek kadar zamanımız yoktu. Dönüş yolu çok uzundu ve karanlık olmadan dönmemiz konusunda şoförümüz bize ricada bulunmuştu.


Damlataş ve dikit oluşumlara sahip Sumaguing Mağarasının içinin son derece ilgi çekici olduğunu okumuştum. Vakti uygun olanların mutlaka bir rehber eşliğinde içini de gezmelerini öneririm.


Merdivenlerin başında da çok güzel 2 tabela asmışlardı. İlki "turist duası" olarak çevirebileceğimiz turistlere yönelik bir istek listesiydi.


Diğer tabela çok daha anlamlı olan bir tabelaydı. "Sagada'dayken başka hiçbir şey almayın sadece fotoğraf alın, hiçbir şey bırakmayın sadece ayak izlerinizi bırakın, kimseyi öldürmeyin sadece zamanı öldürün" şeklinde çevrilecek bu ifade gerçekten bizi etkiledi.


Buradan tekrar minibüse binerek Sagada'da kurulan pazara yakın bir mesafede durduk. İsteğimiz üzerine yol üzerindeki bir fırına da uğrayarak tuzlu bir yiyecek bulamadığımızdan çok taze olan keklerden aldık. Şoförümüzle saat konusunda anlaştıktan sonra rehberimiz eşliğinde Eco Vadisine doğru yürümeye başladık.


Önce tarihi bir kilisenin yanından geçtik. 1904 yılında Amerikan misyonerleri tarafından inşa edilen St.Mary the Virgin Kilisesi buradaki ana Anglikan kilisesiymiş. Bu Kilise giriş yüzündeki vitray gül yaprakları ile meşhur.


Çevresini gezdikten sonra içine de girdik ancak çok kayda değer bir şey yoktu. Yürümeye devam ettik ve bir tentenin altında oturan park görevlilerinin yanına ulaştık. Eco Vadisine giriş için kişi başı 50 PHP ödememiz gerekiyordu ancak görevliler yemek yiyorlardı. Rehberimiz onlara işaret ederek dönüşte parayı ödeyeceğimizi söyledi.

Bir rampaya doğru tırmanırken karşı taraftan gelen 2 kişi rehberimizin tanıdığı çıktı. Kendi aralarında sohbet edip gülüştüler. Neye güldüklerini sorduk ve cevaben turistlere karşı hep güleryüzlü olduklarını söyledi. Sonra yola devam ettik. Biraz yürüdükten sonra yeni mezarlığa geldik. Hıristiyan misyonerlerinin buralarda etkili olmasından sonra ölüye ilişkin eski ritüeller zamanla terkedilmiş ve artık Hristiyan inancına uygun şekilde defin işlemi gerçekleştiriliyormuş.


Bu mezarlığı da geçtikten sonra artık Eco Vadisine ulaşmıştık. Çok yeşil bir bölgeydi ve aşağılara doğru rehberimiz önde biz arkada iniyorduk. Belli bir noktada rehberimiz bize bağırmamızı söyledi. Arkadaşım isimlerimizi bağırarak söyledi ancak ben yankıyı duyamadım. Kendim de bağırdım ancak aynı sonucu aldım. Onlar ekoyu işittiklerini söylediler. Belki de benim kulağım iyi duymuyor!


Vadiye doğru inmeye devam ettik ve en sonunda asılı tabutların bulunduğu kayanın önüne geldik. Asılı tabut geleneğine sahip olan Dünyadaki birkaç yerden birisi, Igorot kabilesi ve bunun 6 alt etnik grubunun yaşadığı bu bölgeymiş. Bu tabut asma geleneği sadece Filipinlerde değil Çin ve Endonezya'nın bazı bölgelerinde de varmış. Hatta 2000 yılı aşkın bir geçmişi olan antik dönemle başlayan dağ yamaçlarına ölü asma şekli bazı azınlık gruplarında halen devam etmekteymiş. Sagada halkı yere gömülmektense tabutlarının kayalara asılmasını tercih ediyormuş. Tabutları kayalara asmanın bir amacı ölüyü cennete yakın tutmakmış. Bir diğer amacı da cesedi deprem ve sel gibi doğal afetlerden ve vahşi hayvanlardan korumakmış. 


Yaşlananlar kendileri için çam ağacından oydukları tabutlarını hazırlarmış. Eğer çok zayıf veya çok hasta ise bunu oğulları veya yakın akrabaları yaparmış. Rehberimizin anlattığına göre ölen kişi evinde o gece sandalyeye oturtulur ve ev yakınlarına ziyaret için açılırmış. Hatırladığım kadarıyla 21'e yakın domuz kesilir ve herkese dağıtılırmış. Ölen fakirse tüm akraba ve eş dost et getirir ve bu ritüel yine gerçekleştirilirmiş. Domuz fiyatlarının çok yüksek olduğunu da söyledi. Tanesi 10.000 Peso olduğuna göre yaklaşık 2000 Dolar ve bir cenazede toplam 42.000 Dolar harcanması gerekiyor ki her babayiğidin harcı değil. Ölmek de parayla dedikleri bu olsa gerek. Şimdilerde bu sayı biraz düşürülmüş ve ölenler için sadece 3 domuz kesiliyormuş. 5 gün boyunca ölen için böyle merasim sürdüğünden ölenin bozulmaması yani kokmaması için tütsülenirmiş.


5 gün tamamlandıktan sonra battaniyeye sarılan ve palmiye yapraklarıyla bağlanan ölü beden cenaze alayı tarafından taşınıyormuş. Yaşlı kişiler cenazeyi tutup taşımaya çalışıyorlarmış. Çünkü cenazenin kanıyla iyi şansın ve ölünün yeteneklerinin bulaşacağı inancı varmış. Tabutun asılacağı kayaya getirilince ölü, tahta tabutun içine cenin pozisyonunda yerleştirilirmiş. Bu uygulama insanın Dünyaya geldiği pozisyonda Dünyayı terketmesi gerektiği inancına dayanıyormuş. Hatta bu yerleştirme sırasında sığması için ölünün kemiklerini büküp kırabiliyorlarmış. Daha sonra tabutu kirişler atarak ulaştıkları kayaların yamacına atalarının yanına çiviliyor ya da asıyorlarmış. Hatta tabutun yanına ölüyü oturttukları sandalyeyi de asıyorlarmış. Biz sadece 1 sandalye gördük. Rehberimiz asılan sandalyelerin zamanla düşüp parçalandığını, yüzlerce tabutun bulunduğu mağaralarda daha çok sandalye olduğunu söyledi. Lumiang Mağarasının yolu daha çamurlu ve kaygan olduğu için genellikle turistleri oraya götürmüyorlarmış ve buraya getiriyorlarmış. 

Kayadaki tabutlara baktığınızda bazılarının küçük ve bazılarının uzun olduğunu görüyorsunuz. Rehberimiz küçük tabutlarda çocuk değil cenin pozisyonundaki erişkin ölülerin bulunduğunu, Hristiyan misyonerlerin 1902 yılında buraya gelerek ve insanları ikna ederek tabut şeklini değiştirdiklerini ve o yıldan sonra cenin pozisyonunda değil ölülerin uzunlamasına yatırılarak kayalara asıldığını anlattı. Üzerinde haç olan mavi renkli tabutun da buraya asılan son tabut olduğunu söyledi. 

Burayı gördükten sonra geldiğimiz yoldan geriye yürümeye başladık. Tırmanmak gerektiğinden dönüş daha zor oldu. Yeni mezarlığın içinden geçerken bir mezar ilgimizi çekti. Bir din adamına ait mezarın önünde her yıl 1 Kasım'da ateş yakılıyormuş. Ateşin yakılmasının nedeni ise mezardaki kişinin ruhunu ısıtacağı inancıymış. Mezar yakınlarının da gömülebilmesi için adeta ev gibi yapılmıştı. 


Buradan bilet alacağımız yere doğru yürürken Eco Vadisine giderken gördüğümüz kişiyi yanında gençlerle tekrar gördük. Rehberimizle bir şeyler konuşup yine gülüştüler. Bu sefer rehberimiz ısrarla sormamıza dayanamadı ve anlattı. Meğerse bunlar bizim mezarlığa rezervasyon için mi geldiğimizi sorup gülüyorlarmış. Buna çok bozulan arkadaşım kaç yaşında gözüküyoruz 60 mı 70 mi deyince rehberimiz diğer arkadaşlara 60'ı bana da 55'i uygun buldu. Acayip komik bir durum oldu. Çok yürümek ve dik yamaçlardan inip çıkmak gerektiğinden buralara sanırım daha genç insanlar gezmeye geliyorlar ve bizim yaşlarda çok turist olmayınca kendilerince yorum yapıp eğleniyorlar.

Çevre vergisi öderken de bu durum espri konusu oldu ve görevli kadın bize "yaşlı" indirimi yaptığını 60 yaşın altındaysak daha fazla ücret alması gerektiğini söyledi. Konuyu fazla büyütmeden oradan uzaklaştık ve pazar yerine kadar geldik. Rehberimize bize "yaşlı" dediği için bahşiş vermedik ve ondan ayrılarak şehrin içinde gezmeye başladık. Öğle yemeği yemek için iyi bir yer arıyorduk. Rehberin tavsiyesine göre Yoghurt House adında çok güzel bir restoran bulduk ancak içerisi tıklım tıklım olduğu için yemek servisinin çok geç yapılabileceğini öğrendik.


Çevrede başka bir restoran aradık ancak sanırım çoğu yer akşam açılıyordu. Oturacak bir yer bulamayınca dönüp pazardan bir şeyler almaya karar verdik. Önce oraya özgü bir sarma yedik. Çok fazla beğendiğimi söyleyemem. Sonra tanesi 30 Pesoya haşlanmış mısır aldık ve yiyerek pazarı gezmeye başladık. Sagada'dan birkaç fotoğraf da çektikten sonra artık dönüş saatimiz gelmişti.




Şoförümüzü bulduk ve minibüse yerleşerek yola koyulduk. Sagada'da aslında bir de Bokong Şelalesi varmış ancak bizim vaktimiz olmadığından oraya gidemedik. Sagada'da pekçok farklı etkinlik gerçekleştirilebilir. Trekking de var hiking de var mağara turizmi de var kültür ve tarih turizmi de var.Bunları yapabilmeniz için sadece birkaç gün burada kalmanız gerekiyor. 



Dönüşte çok saygılı ve efendi olan şoförümüz Pearl House adında yol üstündeki bir tesiste mola verdi ve buradan manzaranın çok güzel olduğunu söyledi. Gerçekten çok hoş bir dizaynı olan tesisin manzarası da muhteşemdi.









Banaue'ye geldiğimizde şoförümüzden çok memnun kaldığımızdan sanırım 100 PHP bahşiş verdim.

Yola çıkmadan önce yemek için ilk gün oda baktığımız Uyumi's Inn'deki restoran bölümüne oturduk. Birer kuşkonmaz çorbası (50 Peso) ve sebzeli pirinç (95 Peso) yedik. Oldukça memnun kaldık.  

Yemek sonrası otele gittik ve bavullarımızı aldık. Arkadaşlar seyahat için üst baş değişimi yaptılar. Otobüs durağı çok yakındı ancak birçok merdiveni tırmanarak kestirmeden buraya gidilebiliyordu. Bizim elimizde ise ağır bavullarımız vardı ve bu merdivenleri nasıl çıkacağız derken Otel sahibimiz olan adam imdadımıza yetişti. Hemen bir tricyle buldu ve bavullarımızı üstüne yüklediler. Aracın o kadar yükle yokuşu nasıl çıkacağı konusunda kaygılandım ancak bir iki teklese de bizi otobüs durağına götürdü. Ücret olarak 60 PHP verdim diye hatırlıyorum.

Saat 6'da hareket edecek otobüsümüze bindik ve yerimize yerleştik. Bu sefer ön koltuğa da birileri gelmişti ve otobüs ful doluydu. Oturduğumuz yerde uyumaya çalıştık ve otobüsümüz yine aynı yerlerde mola verdi. Böylece Manila'ya sabaha karşı 4.5 gibi ulaşmış olduk. 

1 yorum:

  1. Bize oldukça ilginç gelen gelenekler..Ama gezmek bu değilmi zaten..

    YanıtlaSil